Persona 3 İnceleme
Benim görüşüme göre, her biri bir sanat eseri olan Persona serisinin üçüncü oyunu.

Hangi oyunlar oynanır?

Çoğunlukla insanlar yeni çıkan, muhteşem grafiklere sahip, oynanışta çığır açan veya nostaljik ve bir zamanlar özel bir şey yapmış, şimdi bile kendini belli edecek bir özelliği bulunan nostaljik oyunları oynarlar.

Peki, Persona 3 bunun neresinde?

Hiçbir yerinde. Bu oyun ne oynanışta ne de grafikte zamanında çığır açtı. Ne nostaljik denecek kadar eski, ne de taze denilebilecek kadaryeni. Ama yine de mükemmel.

Neden mi?

İşte bu inceleme uzun uzadıya bundan bahsedecek. Şimdi, heryerde duyduğunuz (ve benim de tamamen katıldığım) 2017’nin en iyi oyunu olarak geçen, o herkesin oynadığı Persona 5’in atasını, yapıtaşını incelemeye başlayalım.

Not: Oyunun sadece başlangıç (prolouge) kısmından incelemeolacak ancak her Persona oyunu gibi bu oyunda da prolouge oyunun ilk 10 saatinikapsıyor (çünkü oyun uzun ve ancak 10. Saatten sonra her şeyiyle ortayaçıkıyor).

2. Oynanış:

Evet şimdi oyunları oyun yapan şeyle başlayalım. Oynanışla. Ama az önce de bahsettiğim gibi Persona oynanışıyla öne çıkan bir oyun değil. Bu oyunda önemli olan hikaye ve karakterler ki, onlara daha sonra değineceğim. Şimdi asıl başlığımıza geçersek.

Persona 3, klasik bir turn based (sıra tabanlı) J-RPG(Japon-Rol Yapma Oyunu). Savaş sistemi klasik olsa da (sıranı bekle, saldır, canın azsa can doldur) bu sistemin üzerine serptiği ufak bir baharatla apayrı bir tat veriyor. Bu baharat ise…

Image

“One more!” sistemi. Bu sistem şu şekilde. Oyunda, ateş(agi),buz(bufu), elektrik(zio), rüzgar(garu), ışık(hama) ve karanlık(mudo) olmak üzere altı farklı saldırı tipiniz var. Bunların dışında üç gruba ayrılan(delme, kesme, darbe) fiziksel saldırılarınız da var. Büyü saldırıları SP(Stamina Point, enerji) kullanırken fiziksel saldırılar HP (Health Point,can) kullanıyor. Ve tabii ki bunlardan ayrı olarak heal, buff ve de-buff yetenekleri de mevcut. Rakibinizin zayıf noktasına göre bu özelliklerden doğru olanı kullanırsanız rakibinize hem fazla hasar verip onu yere düşürür, hem de ekstra bir tur kazanırsınız. Eğer kendi turunuzun içinde karşıdaki tüm rakipleri düşürürseniz üzerlerine, her birine fazlaca hasar veren bir toplu saldırı yapabilirsiniz. Ama şu da var ki… bu sistem, rakibiniz tarafından size karşı da kullanılabilir. Toplu saldırı hariç, Persona’nızın zayıflığına bağlı olarak onlar da size fazla hasar verip bir tur daha elde edebilirler. Zayıflıklardan ayrı olarak, farklı dayanıklılık türleri de vardır. Bunların en basit seviyesi o tip saldırıdan gelen hasarı azaltır, bunun bir üst seviyesi tamamen engeller, bir üst seviyesi (veya varsa “counter” özelliği) hasarı karşıya geri iletir. Ve son olarak, rakip saldırısının hasarını can olarak kazanmanızı sağlayan “drain” özelliği bulunmaktadır.

Tüm bunları “Tartarus” isimli gizemli bir kuleye tırmanırken, “Shadows(Gölgeler)” isimli yaratıklarla savaşırken kullanacaksınız. Ve normal düşmanlar haricinde tabii ki, Tartarus’un belli başlı katlarında bulunan bosslar da mevcut.

Not: Persona 3’ün normal ve FES versiyonlarında takım arkadaşlarınıza sadece basit emirler (bu düşmanı hedefle, can doldurmaya odaklan, SP harcama…vb.) verebilirken PSP hali olan P3P’de onları da anakarakter gibi kontrol edebiliyorsunuz. Bu versiyon farklarına yazının sonlarına doğru değineceğim.

3. Persona Sistemi:

Şimdi az önce bahsettiğim Personalara geçelim. Personalar, sahibinin kişisel karakterinin dışa vurumundan oluşan, Gölgeler’e karşı savaşmaya yarayan büyülü varlıklardır. Her birinin farklı özellikleri vardır ve farklı güçtedirler. Kazandığınız Personalar “Shin Megami Tensei” evreninden yaratıklar olsa da ana karakterlerin Personaları, Yunan mitolojisinden alınmış karakterler ve tanrılardır.

ImageImage

ImageImage

Bu Personalar’ın farklı zayıflıkları, dayanıklılıkları ve farklı statları vardır. Ve Personalar’ınız seviye atladıkça yeni yetenekler kazanır ve diğer yetenekleri güçlenir. Bu yetenek güçlenmesinden kastım, mesela ateş tipinin en basit hali olan ”agi” tek bir düşmana, düşük hasar verirken, ileri seviyede “maragi” olup tüm düşmanlara düşük hasar verir. Bu sistem basitçe şöyle özetlenebilir: yeteneğin başındaki “ma-“ eki o yeteneği tek bir hedefe değil de tüm hedeflere kullanmanızı sağlar. Sonuna gelen ekler ise(-lao, -la…vb.) gücünü arttırır. Savaşta uygun düşmana, uygun yeteneklere sahip bir Persona’ya sahip olmak çok muhimdir.

Bu Personalar’ı ise iki yoldan alıyorsunuz:

1- Savaşın sonunda karşınıza açık kartlar geliyor, daha sonra bunlar kapanıp karıştırılıyor (takip edilebilir bir seviyede) ve bunların arasında para, EXP ve eşya dışında Personalar da bulunmakta.

2- Az önce bahsettiğim sistemden kazandığınız Personalar’ı “Velvet Room”da birleştirip daha güçlü, farklı Personalar elde edebilirsiniz.

Ancak Velvet Room’da Persona üretirken Igor’un üstüne basa basa söylediği gibi “Sosyal Bağlar”ınız çok önemlidir. Bu sosyal bağlar oyunun asıl oynanış sistemidir ancak onlardan burada bahsetmeyi daha uygun gördüm. Sosyal bağlar, sizin oyundaki belli başlı karakterlerle zaman geçirerek arttırdığınız seviyelerdir. Bu seviyelerin her biri bir tarot kartı tarafından temsil edilir ve bir Persona türünü üretirken ona ekstra EXP kazandırır. Onları geliştirmek içinse o bağa sahip kişiyle zaman geçirmelisiniz. Ve oyunun asıl öne çıktığı kısım da bu işte. Bu bağları geliştirmek için takıldığınız karakterleri zamanla bağınız ilerledikçe daha fazla tanıyor, seviyor ve anlıyorsunuz. Bir süreden sonra, Sosyal Bağlar için değil de onlarla takılmak için takılıyorsunuz.

Image

4. Velvet Room:

Bu oda, her Persona oyununda tekrar eden, odanın sahibi uzun burunlu ve gizemli bir adam olan Igor’un anlatımıyla “Gerçeklik ve rüya arasında yer alan…” gizemli bir odadır. Her oyunda, oyunun temasına uygun olarak mekan olarak değiştiren (P3:Asansör, P4: Limuzin, P5: Hapishane) odanın amacı ise her zaman aynı. Igor’un asistanı olan Elizabeth’den yan görevler alabilir ve Persona üretebilirsiniz. Ve tüm bunları Velvet Room’un hiçbir oyunda değişmeyen tema müziği eşliğinde yapabilirsiniz.

5. Velvet Room Tema Müziği:

Oynarken bu müziğe dalıp, odaya neden girdiğimi unuttuğum çoktur.

6. Müzikler:

Hazır bahsi açılmışken oyunun müziklerine de değinelim.

Müzik çeşitliliği aşırı fazla olmasa da sizi asla sıkmıyor. Opening şarkısı, indirdiğim nadir oyun müziklerinden biridir mesela. Oyunun müzikleri atmosfere ve olaylara uygun olarak çok güzel değişiyor ve oyun zevkinize zevk katıyor. Girdiğiniz savaşlarda sürekli çalan aynı şarkı bile sıkmıyor. Belli başlı yerlerde ani bir sessizlikten sonra müzik değişimi, gerçekleşen olayın etkisini daha da katlıyor. Kısacası, oyunun müzikleri sizi bıktırmadan, olayların etkilerini arttırmaya ve kulağınıza zevk yaşatmaya yarıyor.

7. Opening:

8. Sanat:

Her Persona oyunun bir rengi vardır (P4:Sarı, P5:Kırmızı) ve bu da oyunun peşinden gittiği temaya bağlıdır. Bu sebeple P3’ün rengi mavidir. Oyunun menüsü ve arayüzü mavi ve tonları, kalan ortamlar, orada geçen olaya bağlı olarak farklı renk tonlarındadır. Ama genel olarak oyuna temasından dolayı koyu renk tonları hakimdir. Bu tema ne mi?

Ölüm ve kayıp.

Ne de olsa oyunun çıkış sloganı Latince “Fani olduğunu hatırla.” Anlamına gelen, “Memento mori” idi.

Oyun diğer tüm oyunlarından daha depresif bir havada. Ve bunu içinize güzel oturtuyor. Asıl oynanış kısmına sahip olan Tartarus keşiflerinde(hikaye kısmında açıklayacağım) neredeyse her yer koyu ve kasvetli bir tonda.

Hüzünlü bir olay yaşandığında, asla değişmemiş olsa bile, o her zaman bulunduğunuz mekan gözünüze çok karanlık ve hüzünlü gelmeye başlıyor. P3 bunu, müzik ve sanat tasarımıyla elde ediyor ve size hissettirmek istediği duyguları rahatça hissettiriyor.

Tabii bunu iyi yönde de kullanıyor. Karakterlerin mutlu olduğu, şakalaştığı yerde, istemeden de olsa, yüzünüze ufak bir tebessüm yerleşiyor mutlaka. Ve bu kısımlar oyunun asıl karanlık ve kasvetli tonundan sıkılmanızı önlüyor.

Image

İşte Persona 3’ü Persona 3 yapan da bu. Oynanışı veya grafikleri değil de, size hikaye ve karakterlerinin, müzik ve sanatı tarafından katlanarak, yaşattığı duygular. Karakterler o kadar doğal yazılmış ve seslendirilmiş ki, onlarla gerçek insanlar gibi bir bağ kuruyor, üzülüyor, heyecanlanıyor, mutlu oluyorsunuz. Ve Persona serisini genel olarak bu kadar güzel kılan özellik de işte bu. 

9. Karakterler:

Yazı boyunca yeterince bahsetmiş olsam da, buna kendi bölümünü vermemek olmazdı. Oyunun asıl yapıtaşı bu çünkü. Şimdi defalarca bahsettiğim karakterlerin nasıl olduğundansa onlarla ilişkilerinizden bahsedeyim. Basitçe söylemek gerekirse, onlarla gerçek insanlarla nasıl ilişki kuruyorsanız aynı şekilde kuruyorsunuz.

 Size en başta biraz uzak, sıradan bir arkadaş gibi davranırken, onlarla ilişkiniz ilerledikçe (Sosyal Bağ’ınız derinleştikçe) size daha da güvenmeye, kendilerinden bahsetmeye başlıyorlar. Onları daha da derinden tanıyor, hayallerini, hedeflerini, neyi sevip sevmediklerini, bazı şeyleri neden yaptıklarını ve en önemlisi kişiliklerini anlamaya başlıyorsunuz.Henüz ilk tanıştığınızda sevmediğiniz birisiyle, ilişkiniz ilerledikçe ona üzülebilir, sempati duyabilir ve hatta sevmeye başlayabilirsiniz. Ancak işte tam da bu sebeple benim PPD (Post-Persona Deppresion) olarak adlandırdığım, Persona sonrası depresyonuna yakalanabilirsiniz. Ama yine de bu oyunda yaşayacağınız tecrübeler buna değer.

10. Hikaye:

Hikayemiz, ismini daha sonra sizin belirleyeceğiniz ana karakterimizin, bir gece yarısı yeni başlayacağı okulun yurduna ulaştığı sıralarda başlar. Gece yarısına kısa bir süre kala, geldiği trenden inen ana karakter tam istasyondan çıktığı sırada saat gece yarısını vurur.

Image

Bir anda inanılmaz bir boyuta ulaşan, tuhaf renkli bir ayın aydınlattığı, tabut dolu bir sokakta kendini bulan ana karakterimiz, bunları pek umursamadan yurt yoluna doğru devam eder. Bundan sonraki okul hayatını geçireceği Iwatodai Yurdu’na ulaşıp içeri girdiğinde onu ufak bir çocuk karşılar. Çocuk ona devam etmesi için bir “anlaşmayı” imzalaması gerektiğini söyler. Çocuğun uzattığı anlaşmada “Zaman kimseyi beklemez. Herkesi eşit bir şekilde aynı sona iletir. Bu beyanı kabul ediyor ve bu kaderi kendi özgür irademle kabul ediyorum.” yazmaktadır. Karakterimiz, kağıdın altındaki boşluğa imza attıktan (karaktere ismini burada veriyorsunuz) çocuk kaybolur. Daha sonra sizi Yukari ve Mitsuru isimli, o yurtta kalan iki kız karşılar. Bilinmeyen bir sebepten oldukça şaşkın gözükseler de size odanızı gösterirler. Yorgun bir şekilde yarınki okul günü için uyursunuz ve maceramız böylelikle başlar.

Tuhaf bir rüyadan uyanarak gün başlar, Yukari’nin size okulu gezdirmesi ile devam eder ve okul bitiminde yurda dönmenizle gününüz biter. Sınıf arkadaşlarınızla yakınlaşıp, akşamları yurda dönmenizle süren birkaç günden sonra, bir gece yurttan gelen bir gürültüyle uyanırsınız. Yukari, bir anda odanıza dalar, elinize bir kılıç tutuşturur ve onu takip etmenizi söyler. Ana lobiye indiğinizde, Mitsuru ve tanımadığınız birinin daha orada olduğunugörürsünüz. Ana kapıdan gelen bir gürültü üzerine Mitsuru, Yukari’yle sizi arka kapıya yollar ancak oradan da bir “şey” gelmektedir. Çaresiz bir şekilde Yukari ile çatıya kaçarsınız. Çatıda tuhaf bir yaratık tarafından sıkıştırılırsınız.

Image

Yukari belinden bir silah çeker ve siz ne olduğunu bile anlayamadan silahı başına dayar. Ancak tetiğe basamadan yaratık onu bir kenara fırlatır ve silah karakterimizin önüne düşer. Başka bir seçeneği olmayan ana karakter silahı yerden alır ve başına doğrultur.

Ve tetiğe basarak Persona’sını uyandırır.

Image

Persona’sı ile yaratığı kolayca alt ettikten sonra harcadığı enerji yüzünden bayılır ve yaklaşık 1-2 hafta sonra uyanır.

Hastane yatağının başında Yukari’yi görür. Yukari yanından gitmeden önce ona her şeyi anlatır. Savaştıkları Gölgeler’in ne olduklarını ve bir Persona’ya sahip olmanın onlarla savaşmak zorunda olman anlamına geldiğini. Ana karakterimiz yurda döndüğünde ona daha detaylı bir açıklama yapılır. Bir günde 24 değil 25 saat olduğunu, “Karanlık Saat” olarak adlandırılan bu fazla saati sadece gücü (Persona’sı) olanların yaşadığını, bunlardan ayrı olan insanların tabutlara girdiğini öğrenir. Ancak tabutlara girmeyen insanlara, Karanlık Saat’te ortaya çıkan “Gölgeler” saldırmakta ve insanları, onları bir zombi gibi yapan “Apathy Sendromu”na sokmaktadırlar. Bu sebeple, Iwatodai Okul Yurdu, aslında Persona gücüne sahip kişilerin toplandı S.E.E.S. (Specialized Extracullicular Execution Squad)’ e ev sahipliği yapmaktadır. Bu grubun amacı, insanları Gölgeler’den korumak ve onların yuvaları olan Tartarus isimli kuleyi keşfetmektir. Onda da Persona gücü olduğu için bu gruba davet edilen ana karakter, yapacak bir şey olmadığı için bunu kabul eder. Ve sabahları okula giderken, akşamları insanlığı koruyacağınız günler böylelikle başlar.

Not: Hikayede atlanmış çok nokta var çünkü eğer o kısımlara girseydim bu başlık daha da uzardı. Üstelik anlattığım kısım oyunun yaklaşık olarak ilk iki-üç saati.

Şimdi hikayenin özelliklerine geçersek.

Oyun genel olarak karanlık bir temaya sahip. Ancak araya serpiştirdiği neşeli kısımlar ve karakterlerle olan ilişkileriniz bundan sıkılmanızı önlüyor. Hikayenin ritmi ise genellikle sabit. Belli başlı kısımlarda zirve yaparak sizi heyecanlandırıyor, merak uyandırıyor ve bu sabit ritimden sıkılmadan devam etmenizi sağlıyor. Hikaye en başlarda oldukça basit hissettirse de ileride dallanıp budaklanıyor, içinizde size yaşatmak istediği hisleri uyandırıyor ve oyuna devam etmenizi sağlıyor. Belli bir kısımdan sonra oynanış sizi biraz sıksa bile hikaye için devam ediyorsunuz.

11. Persona 3 Versiyonları:

Image

Persona 3 FES: Asıl oyunun PS2 için yapılmış, iyileştirilmiş halidir. Ayrıca asıl oyunun sonundan sonrasını ele alan “The Answer” isimli bir eklentiye sahiptir. Oynanışı PSP versiyonu kadar iyi olmasada (aralarındaki farklardan P3P kısmında bahsedeceğim) oynaması daha zevkli. Şuan PS Store’da 30 TL gibi bir fiyata alabilirsiniz.

Image

Persona 3 Portable(P3P): Oyunun Persona 4’ten sonra PSP için çıkmış halidir. Oynanışa P4’te gelen takım arkadaşlarını kontrol etme gibi özellikleri ekleyip oldukça kolaylaştırsa da, asıl oyunda bulunan anime sahneleri ve normal sinematikleri, el konsolu olan PSP’ye sığdırabilmek için, bir visual novel gibi yazıyla anlatıyor. Ayrıca normal oyunda olduğu gibi etrafta karakterinizle yürümüyor, onu temsil eden bir daireyle etraftaki kişi ve nesnelerle etkileşime geçiyorsunuz. Ancak oyun bunların eksiklerini kapatmak için bir de (tüm seride ilk ve tek olarak) bir kız karakter olarak oynamanıza izin veriyor. Bu da size, erkek karakterlerle romance yaşamanız ve farklı karakterlerle tanışmanız için fırsat sunuyor.

Image

Filmleri: Oyundaki dört mevsimi ele alan dört film var. Bunlar ek bir şey eklemiyor. Sadece ana hikayeyi kısaca geçiyor.

Önerim: Size önerim P3P’nin rahatlığında asıl oyunu bitirip daha sonra P3FES’in “The Answer” bölümünü oynamanızdır. Oyunu bitirince mutlaka devamını merak edeceksiniz çünkü.

12. Kısacası:

Persona 3 benim görüşüme göre mutlaka oynanması gereken bir oyundur. Eğer diğer oyunlardan veya başka işlerinizden zaman ayıramıyorsanız, P3P’yi mutlaka oynamalısınız. Üç boyutlu sinematik ve anime sahneleri P3P’de bulunmasa bile bu sizi asla rahatsız etmeyecektir. Yolda, okulda, misafirlikte, taşınabilir olması sebebiyle rahatça oynayabilirsiniz. Eğer bir PSP’niz yoksa bile, telefonunuza PPSSPP isimli emulatörü yükleyip rahatça oyunun keyfine varabilirsiniz. Ancak yine de dediğim gibi, P3FES’te bulunan “The Answer”ı mutlaka oynayın.

13. Dipnot:

ATLUS’a söyleyin dans oyunu yapacağına Persona 3 ve 4’ü remaster’lasın. Oynarken canımız çıkıyor.

Image

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Yorumlar

https://www.animeler.net/assets/images/user-avatar-s.jpg

0 comment

Write the first comment for this!

Disqus Yorumları